Girit masalları: limon soslu, kekikli tavşan

Kim çocukken masal dinlemeyi sevmezdi ki? Saatlerce, hatta günlerce yataktan çıkmadan, ninemi ve her türlü teyzeyi masal anlatırken dinleyebilirdim. Bir hikayenin tanığı olmak, kulaktan duyma bile olsa, yaşamıma değer katan ender şeylerden biriydi. Çünkü masallarda kankalarımın kanatları vardı ve küçük şişelerde ya da ormanlardaki ağaçların içinde yaşarlardı. Ve bütün bunlar sadece en mütevazi özelliklerinden biriydi. Benim de aynı numaralara sahip olduğumu söylememe gerek yok tabi ki... Masalsız yaşayamayan bir çocuk olarak, bir tavşan evlat edinmem beklenen bir şeydi. Sırrımı kimseyle paylaşmamıştım o zaman ama artık söyleyebilirim; o tavşan konuşabilirdi. Acayıp ustaca dertleşmeyi bilirdi ve bir noktadan sonra güvenebildiğim tek yaratıktı. İsmi Rohamis' ti ve adını sürekli hapislerden kaçmayı beceren efsanevi bir Yunan mahkumdan ilham alarak vermişlerdi teyzelerim. Çok özel bir tavşan olduğundan hiç bir ismi ona yakıştıramazdım ve uzun zaman isimsiz ortalarda dolaşırdı. Geceleri kafesinden kaçtığı için ninemin kız kardeşleri, onu Rohamis diye çağırırdı, sonuna ismi böyle de kaldı. Kader onun adına çoktan karar vermişti.


Rohamis kanatlarımın altına geçtikten bir yıl sonra, bir danaya dönüşmüştü. Artık onu uzun süre kucağımda taşımam imkansızdı ve onu heryere almama izin vermezlerdi. Ne dondurmalar, ne meyveler paylaşmıştık aynı çatalla...O hayatıma girmeden önce sülalesinden birkaç tane akrabasını ailece yediğimizi itiraf edememiştim, ama bir daha yemeyeceğime dair söz vermiştim ona sessizce. Ve hayat çok güzel geçiyordu ta o gün gelene kadar. Bir sabah, Paskalya'ydı, Rohamis ortadan kaybolmuştu. Takılmayı en sevdiği yerlerde bile yoktu. Bahçede yoktu, gören, duyan yoktu. Kaçmış o demişti teyzem. Bahçenin kapısını açık unuttuğunu ve hayvanın kaçtığını söylemişti. Acının oku vurdu kalbime. Nereye gideceğimi ve ne yapacağımı şasırmıştım. Teyzelere, bahçeye, bahçemizin dünyasının dişindaki tehlikeli hayvanlara ve hayatın kendisine karşı Zeus'un öfkesi oluşmuştu içimde. Kederimi unutmak için bir şeyler atıştırmaya mutfağa gitmiştim.Yerde örtülmüş bir leğen vardı ve çok şüpheli duruyordu. Sanki örtüyü çeksem en korkunç kabusumla karşı karşıya gelecektim. Ah, çekmeseydim keşke...



Yaşadığımız bütün travmalar kalıcı değil ve iyi ki değil, çünkü tavşanın eti doğru malzemelerle bir araya gelidiğinde yürek yakan bir tabak olabilir.Tavşan etinden, uzun süren inatçı vazgeçme kararımdan sonra, Pire'de ailemle gittiğim bir Girit meyhanesinde tavşanla aşkımız vazgeçilmez olmak üzere yeniden başlayacaktı.


Girit'te en sevilen beyaz etlerden biri olan tavşan birçok farklı şeklilerde pişirilebilir, fakat ben klasik tarife sadık kalmayı tercih ederim. Aslında tavşanın iki tane klasik ambiyansi var; biri stifado (onlarca arpacık soğan, taze domates salçası, tarçın, sarımsak, defne yapragi ve şarap arzu ederseniz) ve yabani kekikli, limonlu, Girit'te yapıldığı gibi, ya tencerede ya da güveçte, hepsi müthiş, hepsi duygu dolu, yeter ki tavşanı kişisel olarak tanımıyor olayım. Ben Girit taraftarı olduğum için, ikincisini yapmaya karar verdim, belki de Rohamis'i en son gördüğümde stifado'ya dönüşmüş olduğu için, kim bilir gerçekten...


Yapacağınız basit; İlk önce bir köy tavşanını bulun, yoksa hiç uğraşmayın. Nerede diye soruyorsanız, Balık Pazar'ının yüce Adapazarı Tavukçu'sunda (o dükkanı keşfettiğimde ağlamıştım). Lezzetin şeytanları arpacık soğanlara da ihtiyacınız olacak, limon suyu (bence 2 tane yeter), zeytin yağı, sarımsak, taze ya da kuru yabani kekik ve beyaz şarap. Tavşanı kekikli kiyafetini giyerek sote ediyorsunuz, sonra sarımsağı da ekliyorsunuz, şarapla söndürüyörsunuz ve alkol tencereye veda ettikten sonra limon suyunuzu, bir şarap bardağı zeytin yağınızı ve eti ancak kapatacak noktaya kadar su da ekliyorsunuz. Tuz, taze karabiber ve tencerede, kısık ateşte devamını getiriyorsunuz ya da güveçte veya fırına veriyorsunuz. Arpacık soğanları sote edip bir kenara bırakıyorsunuz ve yemeğin hazırlanmasına yarım saate kala onları de ekliyorsunuz. Hmmm...Yanında sade bir pilav, ya da patates kızartması öneririm, hatta varsa keyfiniz ikisinden de yapın ki bir daha yapmaya kalkarsanız garnitür konusunda soğukkanlı bir şekilde karar verin. Beyaz sek şarabınız buz içinde en az yarım saat mantarsız dursun ki aroması tabağınızın lezzetiyle bulusunca sizi Girit'e götürebilsin.





Powered by Blogger.